Twitter

28 Şubat 2013 Perşembe

Yeni Papa nasıl seçilecek?

Yeni Papa nasıl seçilecek?

 

Katolik Hristiyanların ruhani lideri Papa 16'ncı Benediktus, görevinden ayrılmadan önce Aziz Petrus meydanında son vaazını verdi. 16'ncı Benediktus, bu akşam Papa sıfatıyla son görüşmelerini yaparak Vatikan'dan ayrılacak. 

Makamından bu akşam ayrılacak olan Papa 16. Benediktus, halefine kayıtsız şartsız itaat edeceğine dair söz vererek Kardinallere son kez hitap etti. "Dualarınızda size yakın olmaya devam edeceğim." diyen Papa 16. Benediktus'a, görevden ayrıldıktan sonra "Emerit Papa" ya da "Emerit Roma Piskoposu" unvanlarıyla hitap edilecek.

Peki yeni Papa nasıl seçilecek?

Yeni Papa'nın mart ayının sonuna kadar seçilmesi bekleniyor.

Tarihte papalar nasıl belirlendi, papalık seçimi nasıl yapılıyor ayrıntıları ile haberimizde...

Katolik alemi ruhani liderini binlerce yıllık geleneklere bağlı kalarak törenler eşliğinde belirliyor. Bunun için seçme yetkisi olan kardinaller, Latince olarak “extra omnes“ cümlesini söyleyip Sistine Şapeli’ni boşaltıyor. Bu işi olmayanlar dışarı anlamına geliyor.

Ardından şapelin büyük kapısının kapanması ile kardinaller aday isimler üzerinde görüşmeye başlıyor.

Kilise hem Papalık seçimini düzenleyen kurallar açısından oldukça sıkı hem de kilise gelenekleri açısından da oldukça baskın.

Kilise üyesi herhangi bir din adamı kilise kurallarına göre, Papa olma şansına sahip olsa da kardinaller şimdiye dek papayı hep kendi aralarından seçti.

En uzun soluklu papalık seçimi 3 yıl sürdü


Kilise tarihinde genelde kardinaller papa olma şansına daha yakın olsa da Vatikan tarihinde uzun süren papalık seçimlerine de rastlanıyor. Bunlardan biri oldukça, eski.

Vatikan’da 13. yüzyılda yeni papayı seçmek için toplanan kardinaller, aylar süren çabalara rağmen herhangi bir isim üzerinde uzlaşma sağlayamamış. Papaların o dönemde ikamet ettiği Viterbo kenti halkı, aylar süren belirsizlikten bıkmış ve yeni papayı bir an önce seçmeleri için kardinalleri bulundukları saraya kilitlemiş. Yiyecek-içecek verilip, kapısına da asker dikilmiş.

Kardinallerin toplanmasına verilen Latince isim “Konklave“ de o dönemden geliyor. Konklave “bir anahtarla kilitlendi“ anlamına geliyor. Ancak kapının kilitlenmesi de kardinallere yardım etmemiş.

Fakat Vitero halkı yılmadan Kardinallerin kaldığı sarayın çatısını sökmüş. Halk böylece rüzgâr ve yağmur altında daha çabuk bir karar verilmesini sağlamaya çalışmış. Ancak tüm bunların hiçbiri sonuç vermemiş.

Sonra 10. Gregor adını alan Papa Tedaldo Visconti, ancak üç yılda seçilebilmiş. Dolayısıyla bu olay tarihteki en uzun Papa seçimi olarak anılıyor.

En hızlı papalık seçimi

En kısa sürede yapılan Papa seçimi ise 1939 yılında Papa 12. Pius’un. Kardinaller o zaman yeni liderlerini sadece birkaç gün içinde seçmiş olsa da tarihçiler bu başarıyı dönemin kötü koşullarına bağlıyor. Dünyanın dört bir yanından gelen kardinaller, yeterli kalacak yer bulunmadığı için Sistine Şapeli’nin koridorlarında yatıp kalkmışlar, koridorlara kurulan ve paravanlarla ayrılan yataklarla öğrenci yurtlarını andıran bir ortamda seçimi gerçekleştirmişler.

Tüm bu zorlukların farkına varan Papa 2. Jean Paul ise Kardinaller Meclisi için özel bir misafirhane yaptırmış.

Toplam 166 özel odadan oluşan misafirhanenin her odasında büyük bir yatak, mini bir bar ve banyo bulunuyor. Telefon ve televizyonun olmadığı odalarda kalan kardinallerin ne dışarıdan bilgi alma ne de dışarıya bilgi sızdırma hakları var. Kaldıkları yerle toplantının yapıldığı şapel arasındaki bir kilometrelik yolu da yürüyerek gitmeleri yasak, transfer sadece otobüslerle sağlanıyor.

"Artık bir papamız var"


Yeni Papa seçildiğinde ise “Habemus papam“, yani “artık bir papamız var“ cümlesi ile tüm dünyaya yeni papanın seçildiği duyuruluyor. Ancak bu duyurudan önce oy pusulalarının hepsi geleneklere göre sobada yakılıyor.

Böylece Vatikan Sarayı’nın bacasından beyaz dumanla yeni papanın seçilmiş olduğu işareti gönderilmiş oluyor. Eğer kazanan yoksa, oy pusulaları siyah renk veren bir kimyasal madde ile yakılıyor.

Bugünden itibaren artık Hrıstiyan dünyası yeni Papa'sının nisan ayından önce seçilmesini bekliyor.

19 Nisan 2005 tarihinde Papa seçilen 16. Benediktus görevi bırakma kararı almasının ardından tüm dünya gündemini değiştirmişti.

Papa'nın, bugün gerçekleşen halka açık son genel oturumunu ise 3 binden fazla gazeteci takip etti. 

Ferda Şen


E-mail: ferdasen@bahcesehirnews.com

Twitter: @ferdassen

Facebook: Facebook.com/ferdassen

Blog: ferdasen.blogspot.com

23 Şubat 2013 Cumartesi

OSCARLARDA DÜNDEN BUGÜNE İZ BIRAKANLAR

OSCARLARDA DÜNDEN BUGÜNE İZ BIRAKANLAR

Bu yıl 85'incisi yapılacak olan Oscar Törenleri'nde dünden bugün dek birçok isim akıldan çıkmayan nice izler bıraktı.İşte ünlü isimlerin ödül sevinci ile akıllardan çıkmayan sahneleri...

Sinema dünyasının en prestijli ödüllerinden olan 85'inci Oscar Ödülleri Töreni bu gece yapılacak. Sunuculuğunu, 'Family Guy' dizisinden tanınan Seth MacFarlane'nin yapacağı 85'inci Oscar Ödülleri, bu gece sabaha karşı saat 03.30'da Los Angeles'taki Dolby Theatre'da düzenlenecek bir törenle sahiplerini bulacak.

Tüm dünyanın merakla beklediği Oscar Ödül Törenlerinde dünden bugün dek birçok isim akıldan çıkmayan nice izler bıraktı. Unutulmayan bu karelerin bazıları dudak uçuklatan bazıları güldüren bazıları da şaşırtan cinsten birçok kareyi Oscar tarihine yazdırdı.

Dünyanın hayranlıkla izlediği ünlü sanatçılardan kimi mutluluktan ağladı, kimi ödülü almayacağını dünyaya ilan etti kimi de sahnede şınav çekti.

İşte dünden bugüne Oscar'larda iz bırakanlar:

1972: Kahraman gibi karşılandı

O zaman dek iki kez Oscar kazanan ancak ''Amerikan aleyhtarlığı'' yaptığı için sürgün edildiği ABD'ye 20 yıl aradan sonra dönen Charlie Chaplin'e verilen onur ödülü olay oldu. Adeta kahraman gibi karşılanan ve törende uzun süre alkışlanan Chaplin gözyaşlarına hakim olamamıştı.

1973: Ödülü reddetti

''Baba-Godfather" filmiyle "En İyi Erkek Oyuncu" dalında Oscar ödülü kazanan Marlon Brando'nun yerine sahneye çıkan "Sacheen Littlefeather" isimli kızılderili genç kız, Brando'nun Oscar ödülünü reddettiğini ve aktörün ''sinema endüstrisinin Amerikalı yerlilerin sorunlarına duyarsız kaldığı gerekçesiyle ödülü kabul etmediği'' yönündeki mesajını tüm dünyaya ilan etti.

1974: Hiç oralı olmadı

David Niven'ın sunuculuk yaptığı törende Liz Taylor'ın ismi anons edildiğinde Robert Opel adlı kişi çıplak bir şekilde sahneye geldi. Sunucu Niven, hiçbir tepkide bulunmadan, gayet sakin bir şekilde davetsiz misafirine esprili bir yanıt vererek konuşmasına geri döndü.

1979: Anne babasına teşekkür etti

Dustin Hoffman; Hoffman ''Geceyarısı Kovboyu'' filmiyle 1969'da, ''Lenny'' filmiyle 1974'te aday gösterildiği törenlere katılmayı reddetti. Ve zamanda bir televizyon muhabirine "Ödülleri terbiyesiz, ahlaksız, kirli ve abartılı buluyorum. Güzellik yarışmalarından hiç farkı yok" ifadelerini kullandığı belirtildi. Ancak 1979'da ''Kramer Kramer'a Karşı''daki rolüyle kazandığı ''En İyi Yardımcı Aktör Ödülü''nü almak için sahneye çıkarak "Doğum kontrolü yapmadıkları için anneme ve babama teşekkür ederim" dedi.

1992: Mutluluktan şınav çekti

Oscar töreninde 73 yaşındaki aktör Jack Palance, "City Slickers" filmiyle "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" ödülünü kazandı ve sahnede aniden şınav çekmeye başladı.

1998: Sahnede koşturdu

''Hayat Güzeldir-Life is Beatiful'' adlı filmdeki rolüyle zorlu rakipleri Tom Hanks ve Ian McKellen'ı geride bırakan İtalyan yönetmen ve oyuncu Roberto Benigni, sürpriz sonuç karşısında ok mutlu oldu ve salonda oradan oraya koşuşturdu. Bu hali Benigni'yi, Oscar tarihinin ödül aldığına en çok sevinen oyuncusu yaptı.

1999: Ağlamaktan konuşamadı

''Aşık Shakespeare'' filmindeki rolüyle ''En İyi Kadın Oyuncu'' ödülünü kazanan Gwyneth Paltrow, hıçkırarak ağlamaktan konuşmasını bile yapamadı. Bu hali ile sanatçı, Oscar törenlerinin en çok ağlayan yıldızı unvanını da kazanmış oldu.

2002: İlk siyahi kadın sanatçı

''Monster's Ball'' filmindeki rolüyle ''En İyi Kadın Oyuncu'' ödülünü alan Halle Berry, bu ödülü kazanan ilk siyahi kadın olarak tarihe geçmekle kalmadı, ödülünü tüm kadınlara ithaf etti ''Bu an benden çok daha büyük...'' dedi.

2007: Sonunda başardı

5 kez aday gösterildiği halde Oscar'ı bir türlü alamamasıyla dikkat çeken sinemanın efsane yönetmenlerinden Martin Scorsese, altıncı kez aday gösterildiği ''Köstebek-The Departed'' adlı filmle sonunda Oscar'ı almayı başardı.

Steven Spielberg, George Lucas ve Francis Ford Coppola, ödülü sunmak için sahneye geldikleri ve zarftan Scorsese'nin ismi çıktı. Scorsese, ''iyi kontrol ettiniz mi zarfı, emin misiniz?'' diye espri yaparken, sinema dünyasının aynı kuşaktan dört büyük yönetmeni mutluluk karesinde bir araya gelmiş oldu.

2011: Ağzından küfür kaçtı

Melissa Leo ''Dövüşçü'' filmindeki rolüyle ''En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü''nü aldığı esnada konuşurken ağzından küfür kaçırdı ve Akademi Ödülleri tarihinde bir ilke imza atmış oldu.

2012: Heykelle konuştu

Geçen yıl ''En iyi Erkek Yardımcı Oyuncu'' dalında ''Beginners'' filmdeki rolüyle ödüle layık bulunan Christopher Plummer yaptığı konuşmada altın heykelciğe bakarak ''Biliyor musun, benden sadece 2 yaş büyüksün" ifadelerini kullanarak heykelle ilk konuşan sanatçı oldu. 


Ferda Şen


E-mail: ferdasen@bahcesehirnews.com

Twitter: @ferdassen

Facebook: Facebook.com/ferdassen

Blog: ferdasen.blogspot.com

14 Şubat 2013 Perşembe

Sevmek mi zor sevilmek mi sizce?

 Sevmek mi zor sevilmek mi sizce?

14 Şubat tüm dünyada her yıl Sevgililer Günü olarak kutlanıyor. Sevgililer birbirine hediye alıyor, yemekler yeniyor, bu özel günü herkes kendince kutlamaya çalışıyor. Bugün artık 14 Şubat günü ciddi şekilde bir ticarete dönüşmüş durumda. Ancak gene de çoğumuz bazen kızıp söylensek de kutlamaya çalışıyoruz nedense ve üstelik de bunu ‘aman canım’ havasında yapıyoruz. İtiraf etmiyoruz kendimize, bunun altında yatan nedenin ne ticaret ne de reklam sektörünün yarattığı bir şey olmadığını…

Tüm bunların nedeninin insanoğlunun salt sevilmeyi istemek duygusundan kaynaklandığını.

Böyle olmasa, insanın kendi varlığını sürdürmeye ilişkin istek ve beklentileri olmasa böyle bir gün çıkar mıydı sizce ortaya?

Ya da sevmek ve sevilmek için bir maddeye ihtiyacımız mı var yoksa?

Yani bal gibi de kadınlar da erkekler de bu güne gönüllü aslında. Şimdi erkeklerin sesini duyar gibi oluyorum hatta itirazlarını…

Tamam tamam! Kadınlar daha ağırlıklı olarak, sayıca istekli olma konusunda fazla olsalar da bu gerçek böyle. Ancak erkeklerin de bıyık altından hoşlarına gidiyor bu durum istisnalar dışında.

“Ben inanmam”, “ben kutlamıyorum”, “benim böyle günlere inancım yok”, “bunlar Hristiyan adetleri bize uymaz”, “ben sevdiğimi zaten söylüyorum,”ben onu zaten herkesten kıskanıyorum.”
Uzar gider bu cümleler…

Ama o zaman niye tüm restoranlar dolu, tüm mağazalar tıklım tıklım, herkes de bir koşturmaca?

Pekala da hepimiz de istiyoruz!

Sadece artık nedeni ne bilmiyorum ‘ ben ileri boyutta düşünürüm ‘ben bu dayatmalara taviz vermem, kabul etmiyorum’ söylemleri biraz komik oluyor. Gerçi elbette bu tür düşünüp düşüncesinin arkasında duranlar da vardır elbette.
Onlara sözüm yok.

Aslında kimseye sözüm yok, bu güne karşı olduğum falan da yok. Sadece itiraz edenlere şaşırıyorum!
Oysa sevginin özel bir günü olur mu hiç esasında?

Tabi ki olmaz ve olmamalı da!

"Sevginin ölçüsü ölçüsüz sevmektir" diyor Spinoza.
Ve çok doğru da doğru söylüyor.

Ancak bir şey de ben ekliyor ve “sevgi aynı zamanda hem ölçüsüz hem koşulsuz hayatımızdaki tüm varlıklara ve tüm insanlığa kötülükten arınarak sevgimizi sunmaktır” diyorum.
Yoksa bunu ille de hediye almak, ya da yemeğe giderek kutlamak ya da bir zorunluluk havasına sokmak gerekmez ki!
Bugün hayatın gailesi içinde unuttuğumuz çok şeyi hatırlamaya ve hatırlatmaya vesile olamaz mı pekala da?

Tıpkı bugün; tüm dünya kadınlarının dans ederek kadına yönelik şiddet, tecavüz, ensest, sünnet ve seks köleliğini protesto etmeleri gibi. Yalnız danslı tepki konusunda bir şey demeyeceğim çünkü format hakkında çok söz edebilirim. Ama bu kadar geniş kapsamlı bir etkinlikle karşı oldukları bu durum adına durup oturmak yerine, eyleme geçtikleri için ve ben de bir kadın olduğum için elbette saygı duyuyorum her ne kadar gitmesem de!

Ve hayatta en kolay verebileceğimiz şey sevgi ise eğer bugünü fırsat bilip hayat ne kadar zor olursa olsun, bazen bize ister istemez bir şeyleri unuttursa da, en azından bugün hatırlayıp sadece eşimize,sevgilimize de değil tüm sevdiklerimize sevgimizi ifade edemez miyiz?

Bunu yapmak o kadar basit ki aslında!
Nasıl mı?
“Seni Seviyorum”
İki sihirli kelime...

Bu kadar basit yani.
Sadece iki kelime.
Sevdiğine, bebeğine, annene dedene, dostuna komşuna yani ulaşabildiğin herkese.

Hatta bunu sürekli yinelemek ve kendine de unutturmamak.
‘Ben insanları seviyorum!”...
Kadın erkek ayırmadan, çocuk yaşlı kayırmadan herkesi çok ama çok seviyorum. Hepsinin eşit ve hakları olduğunu kabul ediyorum.

Hakkını yememeliyim.
Onu aşağılamamalıyım.
Neyim varsa paylaşmalıyım.
Onu her daim koruyup kollamalıyım.

Yani sevgimi önce kendi içimde tek başıma büyütmeli sonra da tüm sevdiklerime gösterip vermeliyim demek.

Sevmek mi sevilmek mi?
En çok istediğimiz şey ve en zoru hangisi peki sizce?

Sevgi en kolay verebileceğimiz şey evet ama en çok da emek isteyen bir duygu aynı zamanda.
Bu yüzden mi bu kadar zor yoksa?
Sevgi-sevilmek- sevmek ve sevmek duygusuna dair ne varsa arayıp bulmak istediğimiz hep ona ulaşmaya çalışmıyor muyuz yaşamımız boyunca?
Ne yaparsak yapalım tek nedeni sevgi değil mi?
Neden mi başaramıyoruz da bunca mutsuzluk ya da şiddet var hayatımızda?

Çünkü sevgi körü körüne karşındaki insanı her haliyle kabullenmek değil ki!
Çoğu zaman hayatından fedakarlık etmek demek.
Kocaman bir yüreğin varsa hele de, neredeyse kendi hayatını hiç yaşayamamak demek.
Sevgi emek demek.
Sevgi sabır demek.
Hepsinden öte de öldürmeyi değil yeri geldiğinde ölmeyi göze alabilmek demek.

Çünkü öldürerek kendi öfkeni yeneceğini, sevginden kurtulacağını sanıyorsun.
Oysa ölerek sadece kendi canından vazgeçiyorsun.
Öldürerek başkasının sadece canına değil hakkına da kast ediyorsun.
Ölerek sadece kendini feda ediyor, hayatını sevdiğine veriyorsun.

Bütün bunları neden mi söylüyorum?
Çünkü dünyada her üç kadından biri taciz ediliyor, tecavüze uğruyor ya da öldürülüyor. Bu kadarla da bitmiyor esasında. Daha neler neler yaşanıyor.

Ve bunun gerekçesinin çoğu zaman kıskançlık olduğu söyleniyor. Yani sevgiyle eşdeğer gördüğümüz kıskançlık duygusu. İrdelenecek olsa aslında o kadar derin ve o kadar farklı boyutları var ki sayfalar yetmez bu konuyu çözümlemeye çalışmak için. Üstelik kadınlar kadar olmasa da bunu yaşayan erkekler de var.Çocuklar var en kötüsü hem de...

Ama ne kadar kolay ne kadar zor olursa olsun yine de istersek dünyayı değiştirecek düzeyde yüce bir duygu sevgi.
Ve sevmek de güzel sevilmek de…
Üstelik de son derece insanca!
Ve o kadar güçlü bir duygu ki sevgi esasında, neler yarattırmış insanlığa yaşanan tüm kötü olayların dışında...

Nice büyük düşünürler, nice şairler asırladır hatta dünya kurulalı beri sevgiyi aşkı anlatmış, üzerine ne felsefeler kurulmuş, şiirler yazılmış, besteler yapılmış.
Aşka sevgiye dair ne eserler yaratılmış.
Yaşanamayan nice sevgiler, aşklar efsanelere karışmış.

Kiminin adı “Kerem ile Aslı” kiminin “Ferhat ile Şirin” olmuş.
Belki de uzaktan bir kez bile seni seviyorum demeden yitip giden nice aşklar tarihe yazılmış.

Bu yüzde aklımıza düştüğü her an sadece "Seni Seviyorum" demek çok şeyi kırabilir aslında hayatımızda.

Ama o biliyor ki ben söylemesem de!
Benim onun için ölebileceğimi, onu ne kadar sevdiğimi biliyor ki!
Ne gerek var söylemeye?”

Biliyor ama bilmek başka duymak başka.
Sadece bilerek yaşayabilmeyi başarsaydık eğer...
İnsan olmanın ne farkı kalırdı ki o zaman?

O yüzden karşılıksız beklentisiz o öyle olduğu için sevmek gerek.

Olmasını istediğimiz biri gibi hayal ettiğimiz için değil!
Biz onun sahibi olduğumuz için değil!
O bizi bizden daha fazla sevdiği için değil!
Sadece o olduğu için sevmek.

İster yanlış, ister çirkin, ister hatalı.
Ama o işte o…
Onu sevdim demek için.
Önce ben değil!
Önce o demek için.

Ve seni seviyorum demek için.
Neden bir yıl boyunca bekleyesiniz ki!

Sormuştum ya yazımın başında hani?
Sevmek mi zor sevilmek mi sizce?
Sevmek zor sadece!

Zira sevmek çoğul, sevilmek tekil bir duygu bence…


Ferda Şen


E-mail: ferdasen@bahcesehirnews.com

Twitter: @ferdassen

Facebook: Facebook.com/ferdassen

Blog: ferdasen.blogspot.com

13 Şubat 2013 Çarşamba

Katolik dünyası hem şokta hem merakta!

Katolik dünyası hem şokta hem merakta!

Alman asıllı Papa 16. Benediktus‘un, yaklaşık 8 yıllık görev süresinin ardından 28 Şubatta istifa edeceğini açıklaması tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. Birtakım kehanetleri ise beraberinde getirdi.

İlerleyen yaşı ve sağlığını gerekçe göstererek 28 Şubat'ta görevden ayrılacağını duyuran Papa 16. Benediktus, birçok din adamına göre 27 yıl görevde kalan selefi 2'nci Jean Paul gibi olmak istemedi. Ancak bu karar saygıyla da karşılandı.

Papa’nın bu kararından onun en yakınındaki kardinallerin bile haberinin olmadığı, sadece çok yakınındaki birkaç kişiye bu kararı danıştığı söyleniyor.

Onlardan biri olan erkek kardeşi Georg Ratzinger, Papa ile görüşmesini DW Türkçe'de şöyle anlatıyor: "Aramızda çok dramatik bir konuşma geçmedi. Kararını anlattı ve bu karara pek de sevinmeyeceğimi tahmin ettiğini söyledi. Tüm bunları dramatikleştirmeden, gayet doğal ve tarafsız olarak anlattı. Önce çok şaşırdım ama kendi fiziki ve zihinsel gücünü doğru kestireceğine ve bulunduğu makamın değerini bildiğine inanıyorum. O nedenle makamın gerektirdiklerini değerlendirip büyük sorumluluk sahibi bir karara imza attığı için, onun bu kararına saygı duyuyorum."

Papa 16. Benediktus’un ya da Papa olmadan önceki adıyla Joseph Ratzinger’in görevini bırakma kararı dünyanın her köşesinde geniş yankı buldu. Meksika’dan Filipinler‘e Nijerya’dan, Çin‘e, Amerika'dan İtalya'ya kadar dünyanın birçok yerinden şaşkınlık, saygı ve şokla karışık tepkileri duymak mümkün.

"İkinci Jean Paul gibi olmak istemedi"


Öte yandan Vatikan hiçbir hastalığın Papa’nın bu kararından sorumlu olmadığının önemle altını çizerken İtalyan gazetesi Il Sole 24 Ore, Papa’nın bu tarihi kararı, bundan yaklaşık 3 ay kadar önce geçirdiği kalp ameliyatından sonra aldığını yazdı.

Bu ayın sonunda görevinden ayrılacağını duyuran Alman asıllı Papa'nın sürpriz kararı, doğduğu ülke Almanya ve Alman basınında geniş yankı uyandırdı.

Ulusal gazetelerden Süddeutsche Zeitung, 85 yaşındaki Papa'nın tüm dünyayı hayrete düşüren kararını değerlendirdiği yazısında, "Yücelik ve trajedi bir arada" diye yazdı. Alman Stuttgarter Zeitung gazetesi, Papa'nın bu kararının Katolik Kilisesi tarafından bir reform mesajı olarak algılanması gerektiğini yazarken Bonn'da yayımlanan General-Anzeiger gazetesi de dünyanın hiçbir yerinde hayal kırıklığının "Papa'nın ülkesi Almanya'daki kadar büyük olamayacağını öne sürdü.

Gazateci ve Katolik Haber Ajansı KNA’nın Genel Yayın Yönetmeni Ludwig Ring-Eifel’ın bu konuya ilişkin değerlendirmede bulundu ve istifayı şöyle yorumladı:

"Bence Papa her şeyi selefinden daha farklı yaşadı. Çünkü 16. Benediktus, selefi Papa 2’nci Jean Paul’ün ağır hastalığına rağmen makamını nasıl götürdüğüne tanık oldu. Muhtemelen o zaman 'Eğer bu kadar yaşlanır ve güçten düşersem Jean Paul’ün yaşadıklarını yaşamak istemiyorum' diye kendi kendine bir söz verdi. Bence bu kararın ardında örnek alınacak böyle bir anlayış yatıyor."

Papa’nın bu sürpriz kararı birçok yeni tartışmayı da beraberinde getirdi.

Bunlardan ilki Papa’nın halefinin kim olacağı ve nasıl olması gerektiği. Köln Kardinali Joachim Meisner’e göre bir sonraki Papa da en az Benediktus kadar yüksek bir eğitim seviyesine, insanî tecrübeye ve her şeyden önemlisi de sağlıklı bir vücuda sahip olmalı ve 70 yaşını geçmemiş olmalı. 16. Benediktus, 2005 yılında seçildiğinde 77 yaşındaydı.

Katolik Kilisesi'nde reform çağrıları

Papa’nın Katolik dünyasında büyük şoka neden olan istifasının ardından gözler yeni seçilecek Papa'ya çevrilmiş durumda. Bir yandan Papa halefine dair yapılan spekülasyonlar artarak devam ederken diğer yandan bazı isimler hakkında bahis sitelerinde oylamalar sürüyor. Henüz favori bir isimden söz etmek için erken olmasına rağmen, 16. Benediktus’un halefinin bir İtalyan ya da Avrupa dışından bir kardinal olabileceği de tahminler arasında yer alıyor.

Tarihte İtalyanlar'dan papa seçildiği ve bu geleneği sırasıyla Polonyalı ve Alman olan son iki papanın bozduğu biliniyor.

Diğer yandan Katolik Kilisesi'nde reform yapılması gerektiğine yönelik çağrılar da artıyor. Ancak Papa’ya eleştirel yaklaşan teologlardan Alman Hans Küng, Katolik Kilisesi’nin gelecekte reform odaklı bir Papa tarafından yönetileceğini düşünmüyor. Küng, 16. Benediktus'un birçok koyu muhafazakâr Kardinali göreve atadığını ve bu sayede zaten halefi için yapılacak seçimin yönünü tayin ettiğini kaydediyor.

Kardinaller Meclisi toplanacak

16. Benediktus'un 28 Şubat’ta görevini bırakmasının ardından 15-20 gün içerisinde bir sonraki Papa’yı seçmek için Kardinaller Meclisi toplanacak. Tüm dünyadan toplam 117 kardinal'in oy kullanacağı bu seçimde Katoliklerin yeni ruhanî liderinin bu kardinaller arasından seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Oysa teoride her erkek Katolik, Papa seçilebilir.

Milano Başpiskoposu Angelo Scola ve iki Afrikalı isim; Ganalı kardinal Peter Turkson ile Nijeryalı kardinal Francis Arinze ismi geçenler arasında.

Kehanetler gerçek mi oluyor?

Dünya istifa şokunu yaşarken St Peter Kilisesi'nin kubbesine yıldırım düştü. Papa’nın istifasının ardından Kardinaller Koleji Dekanı Angelo Sodano’nun “Sakin gökten sanki bir yıldırım düştü” sözlerinden sonra yaşanan olay kimileri tarafından kutsal bir işaret olarak algılandı.

Yeni Papa isimleri üzerinde yapılan tahminlere göre en güçlü adayın Kardinal Peter Turkson olması ise akıllara "Papalar Kehaneti"ni getirdi.

Yedi tepeli şehir yerle bir olacak

Kardinal Turkson'ın papalık koltuğuna oturma ihtimalinin bu kadar yüksek olması akıllara, ilk kez 1595'te tarihçi Arnold de Wyon tarafından yayınlanan "Papalar Kehaneti"ni getirdi.

Aziz Malachy'e ithaf edilen ve Latince 112 isimden oluşan bu kehanet listesi Papa İkinci Celestine'le başlıyor ve Papa 16'ncı Benedikt'in halefi "Romalı Peter"la sona eriyor.

Kehanete göre "Romalı Peter"ın papalık koltuğuna oturması "yedi tepeli şehrin" yıkımıyla sonuçlanacak.

Birçok yorumcu kehanetteki bu ifadenin Roma'ya gönderme olduğuna inanırken İstanbul'un da "yedi tepeli şehir" olarak bilinmesi ve bir zamanlar Doğu Roma İmparatorluğu'nun kalbi olması nedeniyle kehanetin İstanbul'a gönderme yaptığı da öne sürülüyor.


Ferda Şen


E-mail: ferdasen@bahcesehirnews.com

Twitter: @ferdassen

Facebook: Facebook.com/ferdassen

Blog: ferdasen.blogspot.com

12 Şubat 2013 Salı

Neden Seçim 2014?

 Neden Seçim 2014

Yerel seçimlere neredeyse bir yıl kaldı.

Ancak daha bir yıl var gibi görünse de zaman hızla akıyor ve bu süre siyasette göz açıp kapayana dek hızlıca geçiyor.

Tahmin edileceği üzere siyasi partiler bir süredir tüm yurtta il ve ilçelerde seçime yönelik çalışmalar yürütüyor, vatandaşla buluşuyor. Esnaf ziyaretleri yapılıyor, ev toplantıları düzenleniyor, iç yapılarında kimileri aday isimlerini belirlemeye çalışıyor, kimileri adaylarını açıklıyor.

Geçtiğimiz 2009 yerel seçimlerinde birçok belediyenin kapanması ve bazı ilçelere bağlanması karışık bir ortam yaratmıştı. İçinde bulunduğumuz şu günlerde ise Türkiye’nin yoğun gündeminin yanında, kapanan birkaç parti dışında seçime katılacak tüm partiler çalışmalarını sürdürüyor.

Siyasette seçim dönemlerinin partiler açısından iyi planlanması gereken ve yoğun koşturmalarla geçen süreçler olduğu herkes tarafından biliniyor. Vatandaş ise sürekli değişen gündem konuları içinde; ‘hangi parti nasıl bir seçim vaadi ile gelecek’, ‘hali hazırda görevde bulunan parti yeni dönemde daha fazla nasıl hizmet getirecek’ ya da ‘yeni parti adaylarının farkı ne’, ‘vatandaş olarak neden mevcut belediyeyi değiştirmek ve yenisini seçmek isteyeyim’ gibi seçenekleri görme şansını pek bulamıyor. İç ve dış sorunlar, terör, ekonomi derken muhalefet ve iktidar hükümeti arasında karşılıklı atışmalarla yaşanan sıcak siyaset gündemi, vatandaşın seçme hakkı ile ilgili karar verme sürecini neredeyse baltalıyor.

Zira vatandaş tarafından ‘parti programları’, 'adayların gerçekte kim oldukları’, ‘neden aday oldukları’, ‘geçmişleri, 'yaptıkları ve yapacakları’ gibi konular pek duyulamıyor, diğer haberlerin yanında kaybolup gidiyor. Genellikle büyükşehirler ve büyük il ya da ilçelerdeki belediye başkan adaylarının ön plana çıkarılması ve daha fazla medyada yer bulması da bu durumu etkiliyor. Hal böyle olunca seçmen de çoğu zaman ya sahip olduğu siyasi görüşün adaylarına ya da bir şekilde çevreden tanıdığı bir adaya oy veriyor. Oysa yerel yönetim seçimlerinde belediye başkanı olduğu kadar meclis üyeleri ve muhtar adaylarının seçimi de oldukça önem arz ediyor.

İşte bu yüzden biz; BahçeşehirNews olarak siz okurlarımız için “kime oy vereceğim?”, “hangi partiyi seçeceğim?”, “hangi partinin programı vatandaş olarak bana gerçekten hizmet ediyor?” “benim partimden olmasa da bu aday benim hakkımı gözetir mi?” gibi sorulara cevaplar bulabileceğiniz bir köşe hazırladık.

Ve buna erkenden başlayalım ki seçime değin yerel yönetim alanındaki görevlere talip olan, iletmek istediği mesajı bulunan ve en önemlisi vatandaşın yararına olacak en iyi hizmeti sunacağını iddia eden parti ve adaylar kendilerini bu köşede ifade etme şansı bulsun, vatandaş da şikayetini ya da eleştirisini bizim aracılığımız ile yönetime aday siyasetçilere iletsin diye düşündük.

Bu nedenle siz okurlarımız için iki köşe açtık…

Biri “Seçim 2014” diğeri ise “Seçmenin Sesi”…

Seçim 2014: Seçime girecek siyasi parti ve adaylarının vatandaşla buluştuğu toplantıları, seçim çalışmalarını duyuracak. Parti programlarını anlatacak. Adaylar kesinleştiğinde ise büyükşehir ve ilçemiz bazında belediye başkan adayından meclis üyelerine kadar onları size tanıtacak. Yeri geldiğinde geçmiş seçim istatistiklerinden söz edecek, güncel seçim anketlerini paylaşacak, seçim takvimi ya da seçim yasakları vb. daha pek çok konudan haberler yayınlayacak.

Seçmenin Sesi: Vatandaşın yani siz yani okurumuzun yerel yönetimden beklentilerine ilişkin mesajını yayınlayacak. Ve burada vatandaş her türlü şikayet, eleştiri, hata, söz verildiği halde yapılmayana ait sorulmak istenenler, eksik hizmet, yanlış karar, vb. pek çok konuyu dile getirebilecek ya da varsa önerisini sunacak. Seçmen’in mesajını iletebilmesi için; hiçbir kişi ve kuruma herhangi bir nefret söyleminde bulunmaması, kimseye hakaret etmemesi, insan hakları ve onuru konusuna özen göstermesi, cinsiyet ayrımcılığı yapmaması, çocuklara kötü örnek teşkil edebilecek sözlerden kaçınması yeterli olacak. Seçmen bu köşeye eksik gördüğü konuya ait soru, sorun, şikayet, ya da önerisini secmen@bahcesehirnews.com mail adresimize bir fotoğraf ile birlikte ulaştırdığı takdirde 2 gün içerisinde ilettiği mesajı yayınlanacak.

Seçmenin Sesi hangi görüşten olursanız olun, bir vatandaş olarak en temel haklarınız konusunda sizin sesinizi bu köşeden yetkili mercilere duyuracak. Duyurmakla kalmayacak, görüştüğü parti ve yönetimlere bu çalışma doğrultusunda sizlerden gelen şikayet ve beklentileri iletecek. Onlara bu konuda sorular soracak, onların sunduğu çözüm ve vaatleri de sizlerle paylaşacak.

Seçim 2014 siyasi partilerin seçmene ulaşması, Seçmenin Sesi ise vatandaşın yerel yönetici adaylarına ulaşmasını sağlayacak.

Yani kısacası Seçim 2014’te adaylar anlatacak, Seçmenin Sesi’nde ise vatandaş soracak.

Böylece yerel yönetim organlarına talip adaylar, birebir görüşmelerinde vatandaş şikayet ve isteklerini değerlendirirken, bizim aracılığımız ile karşılaşma fırsatı bulmadıkları vatandaşların beklentilerini de öğrenmiş olacaklar.

Başlangıçta parti teşkilatları bazında sürecek bu çalışma, sonrasında aday listelerinin netleşmesi ile birlikte sizlerden gelen soruları, beklentileri direk adayın kendisine iletecek ve sunduğu çözümleri konusunda varsa anlatacaklarını sizlere aktaracak. Siz de böylelikle tüm soru, beklenti ya da talebinize ait cevabı bulmuş olacaksınız.

Bunun için yapmanız gereken tek şey secmen@bahcesehirnews.com’ a mesajınızı iletmek olacak.

Peki seçim 2014 nasıl hazırlandı?

Çalışmamızı öncelikle tek tek partilere ulaşarak başlattık. Bu ilk buluşmalar bir tanışma toplantısı şeklinde geçti. Bize önce kendilerini tanıttılar. Sonra da nasıl bir seçim süreci yürüteceklerinden bahsettiler.

Biz de kendi yapacaklarımızdan söz ettik ve onlara seçim dönemine dek vatandaşa tüm seçenekleri sunmak ve partilerin çalışma programlarını aktarmak istediğimizi belirttik. Ve bunu eşit bir şekilde, demokrasinin gereği hepsine yani ulaşabildiğimiz ya da bize ulaşan tüm partilere yer vererek yapacağımızı söyledik.

Bazı partiler bizi çok sıcak ve ilgi ile karşılarken, bazılarından randevu dahi alamadık. Oysa biz hiçbir partiyi ayırmadan hepsine ulaşmaya çalıştık. Fakat bazılarının ilçe teşkilatları dahi yoktu. Bazıları ise zaten randevu dahi vermekte türlü zorluk çıkardı. Ve fakat CHP, MHP, Saadet Partisi ve BDP gayet ilgi gösterdi ve çalışmamıza destek vereceklerini bildirdi, teşekkür ettiler. Biz de buradan CHP, MHP, Saadet Partisi ve BDP ilçe başkanlarına çalışmamız konusunda hızlı geri dönüş ve gösterdikleri kolaylık adına teşekkürlerimizi iletmek istiyoruz.

Tabi ki iletişime geçemediğimiz ve bizimle görüşmeyi zorlaştıran partilere ne yazık ki şu aşamada yer veremiyoruz. Ve bu durumda da burada yer alamayacak partilerin sorumluluğunun tamamen kendilerine ait olduğunu ayrıca belirtmek istiyoruz.

Yoksa biz eşit, adaletli ve olabildiğince partilerin vatandaşlara vaatleri neler, neden vatandaş o partiye oy versin, neden o belediye başkanını seçsin sorularına cevap bulmak için ciddi bir çalışma başlatmış ve emek harcayacağımızı belirtmiş idik.

Ancak bu demek değil ki sonrasında bize ulaşmak istedikleri takdirde baştan zorlukla karşılaştık diye onlara yer vermeyeceğiz. Elbette bizimle iletişime geçtikleri noktada dileyen tüm partilerin çalışmaları burada yer bulacak. Kapımız hepsine açık olacak.

Çünkü herkesin malumu olduğu üzere, başta ana muhalefet partisi olmak üzere iktidar partisi hariç muhalefet partilerinin hepsi medyada yer bulamadıkları, hatta kasıtlı olarak kendilerine yer verilmediği konusunda serzenişte bulunuyorlar ve bu konuda da haklılar.

İşte bu nedenle biz de diyoruz ki:

“BahçeşehirNews ile Hodri Meydan”…

“BahçeşehirNews bir yayın organı olarak ayrımcılık yapmadan tüm siyasi görüşlere yer verecek ve kendi vaadini yerine getirecek.”

Peki siz vatandaşa sunduğunuz vaatlerinizi gerçekten yerine getirebilecek misiniz?

Seçim arenası mı istiyordunuz?

İşte size her türlü imkan.

Biz buradayız.

Ve asıl seçmen burada ve tam karşınızda duruyor.

Siz partilere ise sadece vatandaşa elinizi uzatmak düşüyor.

Yeter ki tek niyetiniz hizmet, tek amacınız vatandaşa fayda sunmak ve kaliteli bir yaşam sağlamak olsun.

Ve sonunda iyi ve dürüst olan kazansın.



Ferda Şen


E-mail: ferdasen@bahcesehirnews.com

Twitter: @ferdassen

Facebook: Facebook.com/ferdassen

Blog: ferdasen.blogspot.com