Twitter

9 Mart 2013 Cumartesi

NE YAPARIM KADINLAR GÜNÜNDEN SONRA

NE YAPARIM KADINLAR GÜNÜNDEN SONRA

Ne yaparım senden sonra diyordu ya bir şarkıda.
İşte tam da öyle!
Dün kadınlar günüydü evet, kutlu olsun ama peki ya sonra?
Ne yaparız yarından sonra?

8 Mart Dünya Kadınlar Günü diye günlerdir kadın sorunlarından bahsediliyor.
Peki yarından sonra buna gönül vermişlerin dışında kaç tanesi konuyu gündeme getirecek?
Ya da kadınlar günü diye kaç kadın ölmekten kurtulacak da yaşamaya devam edecek?
Kadın hem çocuk doğurarak ülkenin genç nüfusunu artırmaya katkıda bulunacak hem de çalışarak kendi ailesine bakacak.
Peki ya kadın asıl kendini ne zaman kurtaracak?
Zaten kendini kurtaramadığı için şiddet görmüyor mu?
Kendini kurtaramadığı için çocuğu da onun kaderine mahkum olmuyor mu?
Onun çocuğunun çocuğu da yuvada ne görürse hayatı ona göre şekillenmiyor mu?

O yüzden yarından sonra da o ondan sonra da...

Müneccim olmaya gerek yok değişen bir şey olmayacak nasılsa. Gene haberlerde sıkça kadın dramları daha çok şiddet kol gezecek bolca. Türkiye'nin durumu zaten ortada. Yaşanan töre, namus cinayetleri, çocuk gelinler hala tüm çabalara rağmen çoğunlukta.

Bunca şeyin yanında acı olansa kadına kendini korumayı öğret ama erkeğin eğitilmesinden hiç bahsetme. Erkeğin bunu yapmasını önlemeye çalışmak ve bu konuda eğitmeye çalışmak da çözümün bir parçası oysa.

Daha doğarken kadına şiddet görebileceği, erkeğe de gösterebileceği aşılanıyor. Sen kadınsın sus, sen erkeksin kükre denmiyor mu? Kadına kendini koru diyen çok ama erkeğe bunu yapma diyen yok!

Bu durumda sadece erkekleri suçlamak doğru mu peki? O yüzden bu şiddet vakalarının tek bir suçlusu yok esasında.

Mağdur kadın evet çünkü ekonomik olarak güçsüz, fiziksel olarak güçsüz, analık duyguları çoğu zaman elini kolunu bağlar durumda. Erkek biraz daha rahat. Daha insani çözüm yollarını bilmediği için kolayına gelen şiddetle üstünlüğünü dayatmaya çalışıyor ama ona da öğretilen bu ki aslında.

Tabi sonuca baktığımızda en büyük acıyı çeken çoğunlukta kadın.Ölen kadın. Çocuğu geride kalan kadın. Hem fiziksel hem ruhsal acının çoğu gene kadında…

Tüm bunlar; güya eğitmek, çözüm bulmak adına yapılan çalışmalardan söz ediyorum yani sadece kadın üzerinden yürütülen tüm politikalar, esasında çok basit bir çocuk kavgasına ayırmaya çalışan büyüklerin çabasına benziyor.

İki anne ve iki çocuk ya da iki baba diyelim. Çocuklar atışıyor birbirine vurmaya başlıyor ya da tartışıyor.Tepkiler nasıl oluyor peki genelde?

“Yapma çocuğum bu yaptığın doğru değil!” demekten önce, ya “ne yaptın da vurdu?” yani sen suçlusun, ya “sen de vursana kendini korusana!” yani kendini koruyabilmenin tek yolu şiddet, ya “kaçsana” yani ancak korkak biri olursan kendini koruyabilirsin, ya “bir kendini korumayı beceremiyorsun” yani sen zaten her konuda başarısız birisin gibi bir sürü tepkinin öğrettiği sonuçların da sonuçları değil mi?

Ve bunları öğrenerek yetişen ve yaşayan bireylerin, büyüdükleri zaman nasıl bir kişiliğe sahip olabileceğinin yapı taşlarını oluşturmuyor mu?

Yani “yapma çocuğum bu doğru bir davranış değil, bunu ne senin kimseye, ne de kimsenin sana yapmaya hakkı yok” yani "hem kendi hakkını korumalı ama karşındakinin hakkına da saygı göstermelisin" öğretileceği yerde, yukarıdaki tepkilerle karşılaşmıyor mu çocuklar daha hayatı yeni tanımaya başladığı dönemlerde…

Üstelik bu ve bunlar benzer tepki cümlelerinin altında yatan tek şey suçlama öğretisi. Yani vurmazsan da sen suçlusun, koruyamıyorsan da sen suçlusun, hatalıysan sana vurulduysa da gene sen suçlusun. Ardında bir tane eğitici tepki yok. Ve böylece de oluşuyor kişilikler işte.

Şimdi o zaman bu durumda sadece erkek mi suçlu oluyor? Yani çocuğa bunu öğreten sadece erkek mi oluyor? Hele de bizim ülkemizde çocukları genelde anneleri yetiştirmiyor mu? Gerçekçi olmak gerek.

Demek ki daha çocukluktan çözmeliyiz bu işi.

Sırf bu işe bir suçlu bulmak uğruna erkeğe yüklenip kadın üzerinden birtakım hesaplar yapmak insanca oluyor mu? Vurmasa bir türlü vursa bir türlü. "Sen ne biçim erkeksin dayak mı yedin?","Sen ne biçim erkeksin kadına bu kadar yumuşak davranılır mı?", "Böyle erkek olur mu çaksaydın ya bir tane". Şiddet görse bir türlü gösterse bir türlü."Ağlama sen de ne var erkek o bir tane vurmuş", "Kim bilir sen de ne yaptın da vurdu?","Erkek hem sever hem döver". Kız çocuğa da erkek çocuğa da söylenenler bu...

Kadınlar günü, çocuklar günü tamam iyi ki de varlar ama bu günlerle olmaz bu iş.

Tüm iktidarların dünya üzerindeki şiddet olayları ile yapacağı tek ve en öncelikli şey çocukların eğitimine vermeleri gereken önem.

Tabi ki kadın-erkek, aile eğitimleri de çok önemli ama ne demiş atalarımız?

“Ağaç yaşken eğilir”

Çocuklukta yaşanan travmaların insan hayatı ve kişiliğinde nasıl belirleyici etken olduğunu hepimiz az çok bilmiyor muyuz?

Yani ne kadın ne erkek.
Önce insan.
Önce çocuk.

Daha doğduğu andan itibaren aile-devlet-okul işbirliği içinde yetiştirmeli tüm çocukları…

Çünkü görüyor, duyuyoruz ki şiddet yanlısı bireye neyi yasaklarsanız yasaklayın, önüne ne engel koyarsanız koyun hiçbir şey durdurmuyor. Bir yolunu buluyor ve içinde birikenleri bir şekilde birilerine üstelik de şiddet kullanarak yansıtıyor. İster kadın ister çocuk hiç fark etmiyor. Çünkü o birey daha çocukluktan itibaren başka bir boyutta düşünüyor, yaşamını sürdürüyor, çözümlerini bunların üzerinden oluşturuyor.

Ve çözüm şekli ise sadece şiddet göstermek oluyor. Çünkü sadece onu biliyor.

Bir de işin televizyon boyutu var ki bilim insanları bunların bu kadar aleni bir şekilde televizyonda yayınlanmasının da son derece sakıncalı olduğunu söylüyor.

Çünkü bu da şiddetin bireyler üzerinde süregelmesini sağlamanın başka bir yolu.
Bakın televizyonlara hep mağduriyet hikayeleri.
Çünkü onlar prim yapıyor, onlar birilerinin cebini bolca dolduruyor.

Tam tersi başarı hikayelerini ne kadar görüyorsunuz televizyonlarda mesela?
Ben söyleyeyim çok az.
Çünkü bunlarla kimse ilgilenmiyor.

Kimsenin bunlara öyle çok üzüldüğü falanda yok. Ah vah! O kadar. Çünkü çoğu aynısını yaşıyor hayatında ve kendine bile üzülemiyor. Nasıl üzülsün ki kendine üretecek çözümü yok! Ya yüzsüzlüğe vuruyor, ya çaresizliğine hayıflanıyor ya korkudan kabullenip yaşamaya çalışıyor ya da zaten yaşamını yitiriyor.

Ülkemizdeki rakamlara biraz göz atacak olursak da ülke genelinde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı yüzde 39 civarında. Eğitim oranı düşük semtlerde yüzde 97'lere çıkıyor. Kadınların yüzde 49’u yaşadıkları fiziksel şiddeti kimseye anlatamıyor. Şiddet sonrasında sivil toplum örgütleri, polis, savcılık vb. kuruluşlara başvurmayanların oranı yüzde 92’ye kadar çıkıyor.

Korkunç bir rakam bu.

Yani ne tür çalışmalar yapılırsa yapılsın bu bize bir arpa boyu bile yol gidemediğimizin bir kanıtı...

Şiddetin en yoğun yaşandığı bölgeler ise Doğu Anadolu ve İç Anadolu bölgeleri olarak kayıtlara geçmiş durumda. Yani biz canavarız. Kaba kuvvetten başka bir şey öğretilmemiş ki bize...

Şimdi konumuz o değil diye savaşlardan bahsetmiyorum ki hep aklımda!

Erkek babası şiddet görürken babaya düşman oluyor ama kendisinin yaptığı ilk iş gene kadına şiddet göstermek oluyor. Araştırmalar bu durum için,”evlerinde şiddet sahnelerine tanık olan erkek çocuklar büyüdüklerinde şiddete eğilimli oluyorlar" diyor.

Doğuda bakın yıllardır izliyoruz. Ezilen, öldürülen hep çocuk, kız, kadın ama bunu yapan erkeğin annesi kıymetli, sözü çok önemli. O sözü pek geçen anne kendisi de kadın ama kızının ölüm fermanını veren gene kendisi. Oğul anaya saygı duyuyor ama kız kardeşini öldürüp karısına şiddet gösterebiliyor.

Neden mi? Çünkü büyürken başka türlüsünü görmüyor, öğrenmiyor ya da yapması öğütlenenen ya da dayatılan bu sadece. Başka davranış şekli yok ki bildiği. Nasıl yapsın daha iyisini bu durumda.

Evde şiddet, aşağılama gırla…
Sokakta şiddet vahşet çokça…
Dünyada şiddet, savaş, kavga tonla…

Yani doğduğumuz andan itibaren öğretilen ya da gösterilen gene şiddet gene şiddet.

Eğitilen kız çocuğu kendini koruyor ama eğitimliler daha çok şiddet eğilimli oluyormuş. Geçtiğimiz yıllarda yapılan bir araştırmaya göre; "Öğrenim düzeyi arttıkça fiziksel şiddet oranı azalıyor. En az bir kez dayak yeme oranı okuma yazma bilmeyenlerde yüzde 43 iken, öğrenim görmüş kadınlar arasında yüzde 12’dir" deniyor. Özetle her üç kadından ikisi eşinden şiddet görüyor. Birçok araştırma sonucunda kadının erkekten eğitim ve kariyer açısından daha iyi pozisyonda olması da şiddet görme olasılığını artırıyor.

Haydi buyurun bakalım!...
Şimdi sadece kadın eğitilsin mi eğitilmesin mi o zaman?
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi adama?

Demek ki erkeğin eğitimi için de bir şeyler yapılmalı. İnsan psikolojisi zaten çok çelişik bir yapı. Ve esası daha çocukken bunun önü alınmaya çalışmalı.

Bu işin başkaca bir çözümü yok! Kadın diyoruz erkek diyoruz dönüp dolaşıp gene çocukluğa geliyoruz çünkü.

Çocukluğunda sıklıkla televizyon izleyen çocuklar, büyüdüklerinde şiddet yanlısı bireyler haline geliyorlarmış gene bir araştırmaya göre. Görülüyor ki televizyonun etkisi yadsınamayacak düzeyde bireyler üzerinde.Tüm araştırmalar bu sonucu doğruluyor ne yazık ki dikkat etmek istemesek de. Bence biz devam edelim kadına şiddet haberlerini en feci halleri ile vermeye. Bu şekilde değil bu işi çözmek daha şiddet yanlısı gençler yetiştiriyoruz farkında olan yok.

Televizyonların halk bunu istiyor diye verdiği her şey tamamen dayatmaca.
Halk nasıl istesin ki?
Öğretmiş miydiniz ki ne istemesi gerektiğini siz halka?

Tabi bir de dünyaya bakmak lazım bu arada şiddet insanlığı ne kadar esir almış acaba?

Kadın haklarını koruma konusunda daha ileri düzeyde olan ülkelerde dahi hayatlarının bir döneminde cinsel veya fiziksel şiddete maruz kalan kadın oranının yüksekliği ABD’de yüzde 55, Almanya’da yüzde 25, Danimarka’da yüzde 27, Norveç’te yüzde 22.

Tüm bu rakamlar bize kadına yönelik şiddetin sadece bir gelişmişlik sorunu olmadığını gösteriyor. Sadece bizim ülkemize ait bir sorun gibi de görünmüyor. Sadece kadın sorunu demek sığlıktan öteye geçmiyor.

Çünkü bu sonuçlar dünya üzerinde insanlığın şu anda bulunduğu durumu çok güzel özetliyor.
Ve bunun tek nedeni de eğitimsizlik.
Şiddetin insanca bir davranış şekli olmadığını öğretmememiz.

Tüm dünya ülkelerinde sadece kadın üzerinden yürütülen yanlış (ama bilinçli) kadın politikaları yüzünden, eğitim üzerinden yapılan kirli politikalar yüzünden.

Çünkü ne yapıyoruz?

Şiddeti engellemeye çalışacağımıza, şiddetten nasıl korunacağımızı öğretmeye çalışıyoruz.
Bu mu yapmamız gereken?
Bu bir doğa olayı mı ki korunmak için çareler üretelim!
Bu bir deprem mi? Bizim elimizde olmayan ki onda bile elimizde olan şeyler var tetiklememek adına…

Niye korunmaya çalışıyoruz? Neden korunmak zorundayız?

Hadi aileleri eğitmek için çok bir şey yapamıyoruz diyelim neden bunu bir insanın yapmaması gereken bir davranış şekli olduğunu en azından okullarda ciddi bir şekilde öğretmiyoruz? Hem kız hem de erkek çocuklarına?

Bu o kadar kolay mı demesin kimse bana?

Bir çocuğu eğitmek, bilmem kaç yaşına gelmiş bir kadın ya da bir erkeği eğitmekten çok daha kolay pekala da...

Hadi biz gelişmekte olan ülkeler sınıfındayız ancak toparlıyoruz bu tür çalışmaları.
Dünya da da böyle.
Demek ki bu işi çocukluktan çözmek gerek gene geldik mi aynı kapıya?

Yani eğitim eğitim eğitim.
Kadın erkek ayırmadan insana eğitim.
Çocukluktan başlayarak ama…

Geçen yıl 11 Ekim “Uluslararası Kız Çocukları Günü” sebebiyle yoksul çocuklara yönelik çalışmalar yapan Plan International adlı grup tarafından yayınlanan bir araştırma raporunda “Dünyada tahminî olarak 75 milyon kız çocuğunun temel eğitimden yoksun olduğu, üçünden birinin okula gitmediği belirtiliyordu. Yaşları 11-15 arasında değişen 39 milyon kız çocuğu üzerinde yoğunlaşan rapor, özellikle gelir seviyesi düşük ülkelerdeki kız çocuklarının okul eğitimi almasının yaratacağı olumlu etkiyi vurguluyor, “Eğitim almış bir kız daha az şiddete maruz kalıyor ve çocuk yaşta evlendirilme ihtimali azalıyor. Aynı zamanda eğitim almış bir kız çocuğu büyüdüğünde hem kendisinin hem de çocuklarının okuyup yazabilme ve sağlıklı olma ihtimali de artmış oluyor” diye açıklanıyordu. Yine rapora göre eğitim almış kız çocukları daha fazla para kazanabiliyor; bu sayede ailelerine ve içinde yaşadıkları topluma katkıda bulunabiliyor deniyordu. Raporda “Eğitimli kız çocukları hayat kurtarabilir ve geleceği değiştirebilir derken abartmıyoruz” ifadeleri de yer alıyordu.

Araştırma sonuçlarına göre; Batı Afrika ülkesi Gana'da, çocukların yüzde 75'i şiddetin temel kaynağının öğretmenler olduğunu, ailelerin yüzde 83'ü, kızlarının okulda hamile kalmasından korktuğunu, Togo'da kız öğrencilerin yüzde 16'sı sınıf arkadaşlarının hamileliklerinden öğretmenlerin sorumlu olduğunu söylüyor.

Trajedinin boyutlarına bakın Allah aşkına!

Gerekçe çoktur, herkesin bir fikri vardır, çoğunun bir çözümü.Ya da belki en temel nedenleri bizden de iyi bilen vardır.

Ama bunun için alim, uzman, psikolog olmaya gerek var mı? Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor.Her şey ortada. Yani gene kimse bize demeyecek biz şöyle radikal reformlar yapıyoruz bu konuda. Sığınma evi, kadın kanunu vesaire...

Üst düzey bir yetkili anlatıyordu geçen akşam televizyonda.
Efendim şu şu projemizde 'uzmanlarla konuşunca insanlar boşanmaktan vazgeçip devam etme kararı aldılar. Aile birliği ve bütünlüğü korunabilecek. Çünkü nüfusumuz yaşlanıyor bunu artırmamız gerek"

Oysa gerçekte çatırdayan, kırılan, parçalanan hiçbir şeyin bir daha eski haline gelmediğini sadece yaşayanlar bilir.

Yani, yarından sonra şiddet azalmayacak hayatımızda.

Ya da kadınlar günü hatırına daha da yoğunlaşan çalışmalar meyvelerini verecek değil hemen öyle bir anda.

Yarından sonra yetişecek çocukların nasıl bireyler olacağını ise biz değilsek de çocuklarımız ne yazık ki yaşayacakta!...

Demeyecekler mi sen bir şey yapmadıysan ne yapayım ki ben yarından sonra?

O zaman dün kadınlar günü kutlansa ne olur kutlanmasa!


Ferda Şen


E-mail:
ferdasen@bahcesehirnews.com

Twitter:
@ferdassen

Facebook: Facebook.com/ferdassen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder